Fotoğrafın sanat tarihi içindeki yerini anlatmadan önce sanırım kısa da olsa sanat tarihinden bahsetmem gerek.
Aslında dillerin nasıl ortaya çıktığını bilmediğimiz gibi, sanatın da nasıl doğduğunu bilmiyoruz. "Zanaat" olarak değerlendirebileceğimiz kabartma, dokuma, işleme gibi etkinlikleri veya mimari eser, resim ya da heykel gibi etkinlikleri sanat olarak kabul edersek, dünyadaki her toplumda “sanatçılar” var olmuştur.
Ancak sanatı, bunun için hazırlanmış özel mekanlarda veyahut sergi veya müzelerde bulunan, az rastlanır bir şey olarak düşünürsek, sanatın bu özel anlamı yakın dönemde gelişmiştir. Geçmişin büyük mimar, ressam ya da heykeltıraşları için “sanat” ve “sanatçı” tanımının günümüzdeki hali mevcut değildir. Bunun yanı sıra Modern Sanat’ ın doğuşuyla birlikte “ressam”, “heykeltıraş” gibi yapılan bu kategorizasyon ortadan kalkmış ve bütün olarak bir “sanatçı” kimliği oluşmuştur.
İlkel Toplumlarda Sanat
İlkel topluluklara “ilkel” denmesinin nedeni aslında ilkel olmaları değil tüm insanlığın geldiği ilk koşullara yakın olmalarıdır.
Geçmişte, resim-heykel ya da mimaride verilen ürünler, sadece sanat yapıtları değil, belirli görev ve işlevleri olan objeler sayılıyordu. Bu ürünleri değerlendirebilmek ve anlamak için, bu yapı ve objelerin hangi gereksinmeler sonucu ve hangi amaçla yapıldığını bilmek gereklidir. Ait olduğu topluluğunun kültürel yapısından, inanış ve geleneklerinden bihaber olarak, üretilen eseri tam olarak anlayabilmek ve değerlendirebilmek mümkün değildir.
Genel olarak ilkeller için, bir mağara veya klübe ile bir imge arasında fayda açısından fark yoktur. Klübe onları doğal koşullardan ve kendilerini yaratmış olan ruhlardan korur; imge ise, onları, öteki güçlere karşı koruma işlevini üstlenmiştir. Aynı zamanda avcı topluluklarda avın iyi geçmesi için resimleme geleneği de vardır. Kısaca sanat “büyüsel işleve” sahiptir. Bu yapıtlar bizim güzellik görüşümüze uygun olmayabilir ama aslolan yarattığı etki ve işlevselliğidir.
İlkel toplulukların ürettiği mağara resimleri, heykeller ya da maskeler incelendiğinde sanatın bu büyüsel işlevselliği daha net anlaşılabilir.
Kaynaklarda rastlamamış olsam da, kendi adıma, ilkel dönem sanatının işlevselliği açısından bu kapsamda değerlendirilebileceğini düşündüğüm Şamanizm ve Şaman inancıyla şekillenmiş eserlerin ( ritüel yada ayinlerde kullanılan araç gereçler, masklar ve kıyafetler,vs) irdelenmesi gereken eserler olduğunu düşünüyorum ama konusunda uzman olanlar daha iyi değerlendireceklerdir.
Örnek Linkler:
Fransa – Lascaux Mağarası:
http://www.culture.gouv.fr/culture/arcnat/lascaux/fr/index.html
Fransa-Chauvet-Pont d'Arc Mağarası:
http://www.culture.gouv.fr/culture/arcnat/chauvet/en/index.html
Mısır Sanatı
Mısır Sanatı, sanat tarihi için bir 0 noktasıdır çünkü, ilkel toplulukların sanatını günümüze bağlayacak kültür kalıntılarına ulaşılamamıştır. Bu noktada sürekli bir çaba ile sanat ilk olarak Mısır’da ortaya çıkmıştır.
Mısır Sanatı’na baktığımızda, kralların baskılı yönetimi altındaki güneşin kavurduğu bölgede, “inançlarla şekillenmiş” bir üslubu görürüz.
Kral’ın, bu dünyadan ayrıldığı zaman, yanlarından geldiği tanrıların arasına yükselecek olan ve bu dünyada halkı üstünde egemenlik süren kutsal bir varlık olduğuna inanılıyordu. O, gökyüzüne çıkarken, olasılıkla onun çıkışını kolaylaştıracağına inanılan “piramitler” inşa edilmiştir. Ancak bununda ötesinde, yani bir anıt olmanın ötesinde piramitlerin işlevi Kral’ın kutsal olan bedeninin korunmasında yatar. Kutsal bedenin korunması amacıyla aynı zamanda karışık bir mumyalama yöntemi de kullanılmıştır.
Kral için özel olarak inşa edilen piramitin ortasına, taştan bir mezar içine Kral’ın mumyası özenle yerleştirilirdi. Aynı zamanda mezarın ve mezar odasının duvarlarına, dünya ötesi yolculuğunda Kral’a yardımcı olacağına inanılan büyüsel işaretler çizilirdi.
Aynı zamanda sanatçının görevi, her şeyi en açık ve kalıcı biçiminde korumaktı. Bu nedenle her şey objenin “en karakteristik açısından” resmedilmekteydi. Bu amaçla birlikte Mısır üslubu bir katı kurallar silsilesine tabiidir.
“En karakteristik açıdan” kuralına örnek verecek olursam; bir insanın gözleri en iyi şekilde önden göründüğü için yani en karakteristik açısı önden göründüğü biçimde olduğundan bu açıdan çizilirken, başın en karakteristik açısı yandandı ve bu şekilde çiziliyordu. Yine üst gövde önden çizilirken , bacaklar yandan resmedilmekteydi. Yalnız bu, en karakteristik açıdan çizim kuralı sadece insan figürüyle sınırlı değildir. Tüm Mısır resim sanatını kapsar ve çizilmesi gereken her konu ya da figür için geçerlidir.
Aynı zamanda “en açık” biçimde çizebilmek için "keskin bir doğa gözlemine" sahip oldukları da söylenebilir.
Mısır inancının etkisi, piramitler ve mumyalama ile sınırlı kalmamaktadır. Aynı zamanda Mısırlılar için dış görünümün de korunması gerekli ve önemlidir. Çünkü inanış ruhun imgede ve imge sayesinde yaşayacağına dayanmaktadır. O zamanlarda “heykelci” sözcüğünün anlamına bakarsak daha net anlayabiliriz, çünkü o dönem “heykelci”, “yaşamı koruyan kişi” anlamına gelmekteydi. Heykelciler granite Kral’ın gerçekçi bir portresini kazır ve ardından bu imge, mezara kimsenin göremeyeceği bir yere koyulurdu.
Mısır üslubuna baktığımızda katı bir kurallar dizisini görürüz. Geometrik bir düzenlilikle birlikte doğa gözleminin birbirine kaynaşması tüm Mısır üslubunun bir parçasıdır.
Aynı zamanda bir dönem kullanılmış ama sonrasında bırakılmış olan bir başka gelenekse öte hayatta Kral’a hizmet etsinler diye, Kral’ın hizmetkarlarının Kral ile birlikte gömülmesiydi. Ancak Kral’la birlikte öldürülüp gömülen hizmetkarların imdadına resim sanatı yetişmiş ve imgenin büyüsel işlevi nedeniyle hizmetkarlar resmedilmeye başlanmıştır.
Örnek Linkler:Tutankamon’un mezar odası:
http://ngm.nationalgeographic.com/ngm/tut/mysteries/journey.html
Yunan Sanatı ( M.Ö VII - M.S I )
Bu noktada tek bir yöneticiye bağlı olmayan, denizcilerin ve korsanların yoğun ve güç sahibi olduğu Doğu Akdeniz adaları, Yunanistan ve Anadolu kıyılarına baktığımızda bir dönem en önemli merkez olan Girit’in sanat üslubunu görürüz. Bu üslup coşkulu bir devinime sahiptir. Ancak M.Ö 1000 dolaylarında Avrupa’dan gelen savaşçı kabilelerle yapılagelmiş savaşlar sebebiyle günümüze Homeros Destanları’ndan başka fazla bir şey kalmamıştır.
Bu savaşçı kabilelerin egemenliği altındaki ilk yüzyıllarda gelişen sanat üslubunun katı düzenlemelerle geometrik bir yapıya sahip yalın bir üslup olduğu görülür. Yine bu kabileler “İlkel” olarak adlandırılır ve sanatlarının büyüsel bir işlevi vardır.
Yaklaşık M.Ö VI. yy. dolaylarında Atina merkezli başlayan devrim ve devinim dikkat çekicidir. Bu dönem ilk taştan tapınaklar ve heykellerin yapılmaya başlandığı bir dönemdir.
Yunanlı sanatçılar taştan heykeller oymaya başladıklarında Mısırlı ve Asurlu sanatçıların eserlerinden ve üslubundan faydalanmış ancak bununla yetinmeyerek kimi denemelere girişmişlerdir. Ressamlar da aynı yolu izlemiştir.
Ancak genel olarak; Mısır sanatının verdiği dersler bir anda kenara fırlatılmamıştır.Bu dönemde verilen eserlerde Mısır üslubunun izleri seçilebilir. Disk atıcısını dikkatli izlediğimizde Mısır sanatının etkisini taşıdığını görürürüz."En karakteristik açı” kuralı burada da işlevselliğini göstermiştir. ( Not: Disk atıcısı ( discobolos) : Miron’un yaptığı bronz orjinalin Roma dönemine ait mermer kopyası- yüksekliği 155 cm: Museo Nazionale Romano , Roma )
M.Ö IV. Ve MS. I yy.arasında, Yunan sanatı başlayan bu devrim ve devinimin hızlanmasıyla gelişmeye devam etmiştir.
Bu dönemin eserlerinin ortak özelliği belki de "rahatlık, zerafet ve bütünlüktür".
Bu dönemin büyük heykelcilerinden Praksiteles’in yaptığı “Hermes ve çocuk” heykelinin orjinalinden mermer kopyasına baktığımızda, orjinalinin zerafetini tahmin edebilmek mümkün değildir. Yine de bu kopyaya baktığımızda o rahatlık ve zerafetin yansımasını görürüz.
Mimari alandaysa, Dor ve İyon üslubu’nun ortaya çıkışı ve yoğun kullanımı bu dönemdedir.
Helenistik Dönem: Büyük İskender’in imparatorluk kurması ile Yunan sanatı, birkaç küçük kentin tek elinden çıkarak, dünyanın hemen hemen yarısının ortak sanat dili haline gelmiştir. Bununla birlikte bu değişiklik sanatın yapısını etkilemiştir.
Mimari’de Korint üslubu IV.yy’ın başlarında yaratılmış ve kullanılmıştır.
Helenistik Sanat’ın amacının "etkilemek" olduğu söylenebilir. Bu nedenle "çarpıcı" ve "yırtıcı" yapıtların üretildiği bir dönemdir. Yine bu dönemde sanat artık büyü ve dinle olan eski bağını yitirmiştir. Laokoon heykel topluluğuna baktığımızda, o yırtıcı çarpıcılığı görebiliriz. Vergilius’un Aeneas destanından alıntılanan acıklı bir öykünün betimlendiği bir heykeldir.
Yine bir ilkin yaşandığı bir dönemdir, Helenistik dönem.Varlıklı insanlar sanat yapıtlarını toplamaya, orjinallerini elde edemedikleri yapıtların kopyalarını yaptırtmaya ve sanat yapıtlarına yüksek ücretler ödemeye başlamıştır.
Roma Sanatı ( MS. I - IV.yy)
Romalılar dünyayı fethederken, sanatta büyük değişmeler olmamıştı çünkü Roma’da çalışan sanatçıların çoğunluğu zaten Yunanlıydı ve Romalı koleksiyonerler genelde Yunan ustaların eserlerini veya kopyalarını tercih ediyordu.
Fakat, Roma dünyaya hükmedince sanatta az da olsa bir değişim görüldü.
Sanatçılara yeni görevler veriliyordu, onlarda eski yöntemleri bu görevlere uyarlamaya çalıştılar. "Yunan sanatından beğendiği şeyi almak ve bunu kendi ihtiyaçlarına göre uygulamak” Roma sanatının alt yapısını oluşturur. Colosseum'a baktığımızda bunu rahatlıkla görebiliriz.
Roma Mimarisi’nde en dikkat çekici ve özgün özellikse “Kemer” kullanımıdır. "Zafer takları" bu dönemde yapılmıştır.Bunun dışında Yunan mimarisinden faydalandıkları görülebilir. ( Fotoğraf: Tiberius’un zafer takı)
Heykelde ise sıradanlığa düşmeden gerçekçi olabilme özelliği dikkat çeker.
Birinci bölümün sonu… Aslında çok geniş olan Sanat Tarihi’ni bu kadar kısa anlatmak oldukça zor ve biraz da sakıncalı çünkü atlamak zorunda kaldığınız ve değinemediğiniz pek çok şey oluyor. Umarım okuması keyifli bir yazı olmuştur. Sevgilerimle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder